12 Eyl 2008

12 EYLÜL

12 Eylül...1980...

28 yıl geçmiş 12 Eylül'ün üzerinden. O tarihlerde ilkokul 4. sınıfına giden, saçları beline kadar, iki örgülü, etraftaki abilerin-ablaların neyi paylaşamadığını anlayamayan, okuluna yerleşmiş olan asker abilerle güzel zaman geçiren bir kız idim. İşlek bir mahallede otururduk, Etlikte. Sağcı ve solcu abiler-ablalar, cadde de karşılıklı durur, kötü kötü birbirlerine bakarlar, sonra taşlı, sopalı kavgalar başlardı. Bazen polisler gelir -neye göre tutarlardı hala anlamış değilim- solcu abileri ya da sağcı abileri apartman kömürlüklerine kadar kovalardı.

Hatırlıyorum güneşin tutulmasını gözlemek için cama is yapmaya çalışırken okulun bahçesinde, birden fazla kurşun atılmıştı. İki çocuk ölmekten korkup birbirimize sarılıp ağlamıştık. Neyi paylaşamaz, neyi bölüşemezlerdi bu abiler-ablalar? Teyzemin oğlunun bir ay bizde kaldığını bilirim bir sokak ötedeki evine gidemeyip. Neymiş sağcı gazete okurmuş...

Neydi ki sağcılık, solculuk? kötü bir şey olduğunu düşünmüştümo zaman ki çocuk aklımla hala daha öyle olduğunu düşünüyorum. Çok canlar yandı. Masum insanlar öldü yok yere. Neden?

Büyük şehirde çocuk yetiştirilmez deyip bizi şu an yaşadığım şehre taşımıştı babam sağolsun. Ne kadar tuhaf gelmişti buraları o yıl. 12 Eylül'den bir ay önceydi. Kapı önünde domates kasaları dururdu, kömürler dururdu kaldırımlarda, hırsızlık yoktu burada. Oysa Ankara'da gün geçmezdi hırsızlık olmadan, birileri birilerinin canı yakmadan. Şehir öyküleri anlatılırdı, içerisinde gece yolu kesilip dövülen, soyulan insanların olduğu.

Bu şehirde ise at arabaları cirit atıyordu taş yollarda, her yerde pislikleri. Ekmek yuvarlaktı :) Yoğurdu kiloyla, gramla satıyorlardı. Pazar günleri bakkallar kapalıydı. Sokaklarda çıplak ayakla yürüyen neşeli insanlar vardı. Denize giriyorlardı habire, derileri güneşten kapkara olmuş insanlar. Bir masal şehri gibiydi, hayran hayran izlediğim. Bir türlü kaybolmayı başaramadığım minnacık bir şehirdeydim, çıkmaz sokaklarında saatlerce oturduğum. Baştan sona yürüyerek gidebildiğim bir şehirdi burası. Öldüren gürültüden güldüren sakinliğe gelmiştik...

28 yıl olmuş ben bu şehre yerleşeli. Bir ömür 28 yıl... Ankara' da, hangi dergi hatırlamıyorum arkadaşımla bulup okuduğum, 2000 yılında kıyamet kopacak, bilmem ne yıldızı dünyaya çarpacak, diyordu. En sevdiğim arkadaşımla 30 yaşında öleceğiz ne korkunç, amma yaşlanacağız deyip ağlardık, burnumuzu çeke çeke. Ne kadar da yaşlıydı 30 yaş!

Ankara'yı hatırladım ben bu gece. 12 Eylül tarih... Resim yapan bir paşa şimdilerde... Rahat uyusun uyuyabilenler...

5 yorum:

Adsız dedi ki...

12 eylülülün ardından bu seferde postmodern darbelerle tanıştık ve darbecilerin her şartta darbe ile yatıp darbe ile kalktıklarını yaşayarak öğrendik.O zamanlar sağcı-solcu dediler zemini oluşturdular darbeye.Sonrasında alevi-sünni,türk-kürt,laik-antilaik dediler sunni bir ayrıştırmaya zemin hazırladılar.Tabi bu arada alınterini milletin;çaldılar hortumlarla.Kısaca maksat vatan değil keselerdi,çıkarlardı,ayrıcalıklardı.Bakalım nereye kadar...

Adsız dedi ki...

Amin ne kadar güzel yazmışsın canım ya inan gözlerim doldu Katrecim.

Adsız dedi ki...

Katre bu arada Cern Deneyi yazıma yorumda bulunmuşsun ya dediğin gibi akabinde deprem olması benimde bağlantı kurmama neden oldu :(

Adsız dedi ki...

''Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında...''

Adsız dedi ki...

Selam katre.Ne güzel konulara değinmişsin.beni de o yıllara götürdün.ben Ankaradayım.benim babamda il değil ama oturduğumuz semti değiştirmişti.Oturduğumuz semt daha karışıktı çünkü.Aşağı yukarı aynı yaşlardayız herhalde.Allah o günleri yaşatmasın ancak şimdi de başka sorunlarla uğraşıyor insanoğlu.Ben çocuklarımız için endişeleniyorum.sevgiler...