evdeki saatler çoğaldıkça tiktakları da çoğalıyor. kimisi yalnızlığımı paylaşırken kimisi de iyice yalnızlığa itiyor beni. bir kaç hal bir arada nasıl olabiliyor bilmem... gecenin sessizliğinde oturmuş tiktakları dinliyorum. herbirinin vuruşları farklı. herbiri ayrı ayrı anlamlı benim için.
kimse bilmez ki nacar saati kurup kulağıma dayarım dedeciğimi özlediğimde. işler karıştığında , bütün dünyanın fişini çekmek istediğimde, pencerelerimi içeriden kapatmak istediğimde de. sabah gözünü açar açmaz iki bardak sırf demli ve şekerli çayını içmeden, tütünden sarma cigarasını tüttürmeden kendine gelemeyen , keh keh gülen dedeciğimin hatırası o saat. onun tiktaklarını dinlerken çocukluk yaşlarıma gider gelirim. en mutlu olduğum köy yazlarına. kimse bilmez...
ya o büyük saatin tik takları?78-79 yıllarının karlı , yalnız ve babasız ankara gecelerini de kimse bilmez. çocuk kalbimle o saatin sağa sola sallanan yuvarlağına bakar babamsız zamanlara nasıl alışırım diye düşünür hep ağlardım. bütün bir gece , uyuyup uyanıp ağlamıştım babacım gitme diye de sabah olunca babam gitmişti, bana görünmeden, kaçarak... ne çok saymıştım o saatin tiktaklarını kimseler bilmeden, saatten nefret ederek...
ya şu çini saat?kendim tasarladım, içine bir dolu ev kondurdum, ortasına bir yalı, yalının önüne bir kayık. umudu temsil etsin diye çatılarnda kırmızı bayraklar, altlarında turkuaz damlalar... kimse bilmez ki kendimle salonda bir başıma kaldığımda evlerin ışık yanan pencerelerinden gelen seleri dinlediğimi. saatin üzerine bir dünya kurduğumu , burada sessiz mutluluğun kol gezdiğini de kimse bilmez... benim bile bilemediğim gibi...
3 yorum:
Saatlerin tiktakları hiç kesilmesin Katrecim.
amiiin handancım...
bir sen vardır senden içeri...
Yorum Gönder